4 Mayıs 2012 Cuma

"Bana bir masal anlat, içinde İstanbul olsun..."

"Bana bir masal anlat, içinde İstanbul olsun..."

Daha önce bir makyaj bloğuyla başlamıştım, itiraf ediyorum...
Kücüklüğümden beri annemin bana sevgiyle "Tavus ku
şu" diye hitap etmesini aynaya baktığımda hatırlarken, hala bir gülücük oluşuyor yüzümde...

Fakat bu düsüncemden feragat ettim...
En azından şimdilik...
Cünkü hayata dair yazılacak o kadar çok şey var ki; Bu yüzden bu bloğu hayatıma ithaf ediyorum, herşeyiyle...
 
İstanbul'dan döndüğümden bu yana kendime dahi daha az yazar oldum...
Daha suskunum artık, öyle söylüyorlar...
Etrafımdaki insanlar gülümseyerek: "Cok değiştin" diyorlar, sebebini öğrenmek istercesine. Bazıları bunu meraktan yapıyor, bazıları ise kendi zavallı varlıklarını oyalayacak muhteşem bir hikaye bekliyor, hani şu magazin programlarında "Flaş Flaş Flaş" yazısının ardından botokstan gerilmiş ünlülerin saçma sapan sok açıklamaları misali...
Daha çok beklerler.
Ben de gülümsüyorum, aynı anda gözlerimi de hafif kısıp, başımı eğiyorum, anlayışlı ve memnun görünmek için. Cünkü ne soru sormaya ne de anlatmaya takatim var. Önceden olsaydı gözlerim şüpheli bakardı, dudağımı ısırırdım telaşımı belli etmemek icin, binlerce soru dilimin ucunda gezinirken, bakışlarım beni ele verirdi...
Ama artık öyle değilim...
 
Zamanını tam olarak bilmiyorum, ama değişeli çok oldu...
Sanırım günlerden sonbahardı...
Herşeyin geçici oldu
ğunu kanıtlayan o güzel mevsim.
Biraz aldatıcıydı aynı anda, güneş açıp, ısıtırdı yüzümüzü, ama yakmazdı; Yapraklar desen desen boyanırken; Birden bire bir rüzgar çıkardı, koparırdı solmuş yaprakları dallarından, ağaçalar devrilirdi kederden...
Bunun hemen ardından rüzgar kaçardı, vicdan azabı çekercesine...
Ardından günlerce yağmur yağard
ı, kaldırımlara delinen boşluklar gökyüzün yaşlarıyla dolup, taşardı...
Dakikalar geçerdi bazen, saatler, günler, haftalar bile...
Ve bir küçük kız vardı, şemsiyesini rüzgardan kaybeden, kaldırımlarda ıslanip üşüten, biraz ürkek, biraz yorgun, biraz anlamış...

Evet, sonbahar olmalıydı, herşeyin biti
şine hazırlayan o mevsim...

Cok güzel renkler, çok güzel ışıklar, çok güzel insanlar, çok güzel hatıralar bıraktım geride...
Ve şimdi çok uzaklardan o günleri tekrar göz önümde canlandırırken huzurluyum. 

Gerçekten.
İstanbul'a gitmeden önce ümitlerim, korkularıma dönüşmüştü...
Beni ne bekledi
ğini bilmeden, belirsizliklerle boğuşurken, bir yandan sabırsızlanıyordum yarını görebilmek için...
Kaçmak istemiştim tüm alışkanlıkarımdan; Uzaklara gittim kendimi bulabilme ümidiyle... 
İyi ki gitmişim!
Kaybettim kendimi sokak sokak, vurdum kendimi limana, vapura bindim, beni nereye götüreceğini bilmeden; Denizde dalgalanırken yüreğim, uçan martılara imrenmişti...
 
Üsküdar'a gelmişim. Kız kulesine. Nasıl da asil duruyordu öyle denizin ortasında, suskun ve olgun, yalnızlığından ödün vermeden...
Cok şaş
ırmıstım...
Bana suskun demeyin, ben sadece büyümüşüm...
İstanbul, en güzel hikayem, gönül gözüyle bakamayan, görmek istemeyenlere görünmeyen masal perilerin uçuştuğu o güzel şehir...

Artık anlatılacak o kadar çok şey var ki; Sabırsızlanıyorum...
Yakında yine, yeniden İstanbul!

Yasemin GÖKER

4 yorum:

  1. İsabet olmuş efem, yeni postlarınızı takibe devam :)

    YanıtlaSil
  2. Cok tesekkür ederim, gercekten cok sevindirici bir haber. :)

    YanıtlaSil
  3. Ve ben o masalda kaybolmak istiyorumm.
    :)
    Çok hoş yazilarinzdaki tını..
    Kutlarım sizi.
    İzleyici panelimize katılamadım bir türlü.
    bende beklerim sayfama,daha sonra tekrar gelecegim ins..
    Sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cok tesekkür ederim, beni gercekten cok mutlu ettiniz. Sevgiler :)

      Sil