29 Kasım 2013 Cuma

İstanbul'a benzemek

İstanbul'a benzemek
 
İstanbul'a geleli bir hayli zaman oldu.
Mesela bu 'Külkedisi' masalından da çok öte birşey; Zira ben bunları şu an gerçekten yaşıyorum.

Geçen akşam köprünün ışıkları Boğaz'ı saniyeden saniyeye farklı renklere boyarken, tuhaf bir duygu sardı beni...
Önümüzdeki taksi demin daha maviyken, pembeye boyandı aniden; Sonra yeşil, sonra sarı...

Işıklar bir sönüyordu, bir yanıyordu. 
Var olmakla yok olmak arasındaki zamana ne sığdırabilirdi ki insan?
Herşey o kadar değişkendi ki, anı tutturabilmemin imkansızlığı eşliğinde tüm düşüncelerimin elimden kaydığının farkına vardım...
Kelimeler birbirlerini kovalarcasına, aklımdan geçti...


'Şimdi bu taraf Avrupa, o taraf da Asya ise, aradaki boşluk ne oluyor?'

Belki de onu doldurmakla yükümlü olan yine insandı.  Mesela Aşk'la. Kim bilir bu köprüden geçerken kaç kişi Aşk'ı düşünerek boğazı taşırmıştır. 
Bu şehirde Aşk yoktu belki, Aşk belki de yok olmaktı. Bilmiyorum.
Ama sanırım benim tercihim hep ikinciden yana olacaktır. Zira ben inandığım şey uğruna yok olmayı tercih edebilen bir insanım. Çünkü yok olmak benim için var olmamın kanıtıdır...

İşte bu kadar paradoks birşey. Tıp ki İstanbul gibi...


Yasemin Göker

2 yorum:

  1. Aşkı var edemiyorduk ki bu da bizi kaybediyordu; aşk yok olmaksa biz kaybolurken nerede hata yapıyorduk ? Ya aşk yoktu Yasemin ya da aşk bizi sevmiyordu. " ...kaç kişi Aşk'ı düşünerek boğazı taşırmıştı..." ne güzel söyledin Yasemin uzun bir zamandan sonra...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bilmiyorum ki, Serkan. Belki de büyük aşklar yok olmaya mahkumdur. Zira onlar, yaşamın onları kaldıramayacak kadar, boyutsuzdur...
      Eski öyküleri düşün? Sevenlerden kim birbirine kavuşmuş ki...?
      Yok, aşk kulkusuz böyle bir şey olsa gerek. Yok oldukça var olan...Kaybettikçe bağlayan...
      Bu arada teşekkür ederim. :)
      Umarım bundan sonra daha fazla yazabilirim...

      Sil