4 Nisan 2013 Perşembe

"Havalar da ısındı, di mi"

"Havalar da ısındı, di mi"
 

"Seni İstiklal'de gördüğüm bir kıza benzettim" dedi, "Saçını, tenini, yürüyüşünü; Öylece durdum ve ardından baktım". Bir an kelimelerin boğazında dügümlendigini hissederek sustu...Sonra devam etti "Bir an o'nu sen sanmıştım, biliyor musun?", "Aslında sen olmasını istedim" diye itiraf edercesine, zira biliyordu ki hiçkimsenin saçları onun saçları kadar yağmur kokmuyordu ve hiç kimsenin gözleri onun gözleri kadar kırılgan bakmıyordu ve hiç kimse kanatlanıp, uçarcasına yürümüyordu İstanbul yollarında karşısındaki bu genç kız kadar.

Genç kız bir an için duraksadı. Böyle birşey beklemiyordu. Ve bilemezdi ki karşısındaki adam, yolda yürürken avuçlarını kaç kez boşluğa açıpta, hiç olmayan ellerine uzandığını, vapurla karşıya geçerken kaç kez kafasında imkansız bir aşkın hikayesini yazıp, denizin şiddetli hüzün dalgaları eşliğinde birbirini uzaktan sevmeye mahkum olan Galata Kulesi ile Kız Kulesinin aşkıyla alabora olduğunu. Bilemezdi tabii ki. 

"Aaaa, öyle birşey imkansız" dedi genç kız gülümseyerek. "Beni bilirsin, akşam vakti evden çıkmam fazla, zaten kalabalığı da pek sevmiyorum". "Biliyorum" dedi genç adam sessizce, neredeyse fısıldayarak.

Belli etmeseler de ikisi de zorluk çekiyordu toparlanmakta. Bu zorluk bir zamanlar birbirine o kadar uzakken, yakın olma çabaların zorluğundan beterdi, hem de çok daha beter, zira birbirine bu kadar yakınken, uzak olmanın mesafeleri kat edilemeyen cinstendi.

"Havalar da ısındı, di mi" dedi genç kız birden. İçinden büyük bir ah çekmesi de bir oldu; ahbapça yaklaşmak isterken, aptalca, belki de ahmakça yaklaşmanın duygusunu yaşıyordu birden. Çünkü havadan, sudan konuşmak böyle birşeydi. Konuşulacak o kadar çok şey varken, hiç konuşamamak. Ziyadesiyle içeriğini güneşin sıcaklığıyla, karın güzelliğiyle, yağmurun ıslaklığıyla, rüzgarın yumuşaklığıyla süsleyerek, aslında hiçbirşey konuşulmamış olan bir diyalog biçimidir bu. Ancak biliyordu insanların sadece izin verdikleri kadar hayatlarında yer edebilmenin derin hüznünü. Nitekim çağırıp, bağırmanın hiçbir faydası yoktu susmayı tercih eden bir insanın geriye bıraktığı cefalı sessizliğinde. Bu yüzden ne dese kötü olacaktı, fakat böyle bir durumda tercihi kötünün iyisinden yanaydı.
 

"Ben artık gideyim" dedi genç adam kızın gözlerine, yüzüne dahi bakamadan. İkisi bir an tereddüt etti, "hoşça kal" ya da "görüşürüz" denmesini beklercesine. "Dur" demek bu denli zordu işte. İkisi de olmadı. Genç adam arkasını döndü ve gitti. 
Genç kız iskelenin kenarına oturmuş, kalkmak üzere olan vapuru izliyordu. içinde kocaman bir kara delik açılmışçasına tüm şehir gözlerinin önünde yok oluyordu teker teker acıların girdabında; Martılar, insanlar, kahkahalar bile... 

Birden omuzunda bir el hissetti. Kaygılı, bir o kadar da cesurdu dokunuşu.
Mümkün müydü?
O belki geri gelmişti, gitmemişti, gidememişti.
Döndüğünde bedeni buz kesti.  "Şey" dedi genç kız, doğru kelimeyi aramaya zaman kazanmak ister gibi...daha sonunu getirmeden genç adam ona sımsıkı sarıldı; Salkım salkım dökülen saçlarının hasret gibi yağmur kokusunu içine çekerek. Sessizliğin şiddeti farklı hissedilebiliyordu an. "Özlemişim" dediğinde "Özlettin" diye cevap alırcasına yürek dağlayıcıydi bu; Hem de hiç konuşmadan.
 

Yasemin Göker/ İstanbulcasına sevmek

5 yorum:

  1. Bu ne tatlı bir hikaye böyle. :))) Havalar da ısındı di mi :)) bu sözün insanda yaşattığı duyguyu çok iyi anlatmışsın çünkü bizzat yaşadım Yasemin. :) aynen öyle düşünüyorsun... :)))

    Bak bu yazınla istanbul daha da aşık oldu sana... :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Serkan, güzel ve samimi yorumun için çok teşekkür ederim. :) Demek ki bu olay sırf benim başıma gelmiyormuş...
      Istanbul'dan geleli henüz iki hafta oldu, ancak şimdiden çok özledim...

      Sil
    2. :) Bu kadar duygu yüklü yazından belli özlemin. Eee ne diyelim en kısa sürede tekrar İstanbul'a bekleriz. :D

      Sil
    3. Belki de Ankara. :) Ama İstanbul'un yeri bende her daim ayrı olacak. Erasmus programı çerçevesinde orada geçirdiğim günlerin etkisi...Hep söylerim: İstanbul'da geçirdiğim en "kötü" gün dahi, bulunduğum şehirde geçirdiğim en "iyi" günden daha güzel benim için; Zira ne yaparsak yapalım, çirkini bile güzel kılabilen birşey varsa bu hayatta, o da iç huzurumuzdur. Ne bileyim, ben de huzurluydum belki...

      Sil
  2. merhabalar :) çok güzel yazmışsınız kaleminize yüreğinize sağlık .. bu yazınızı da ayrıca beğendim ..takipteyim :)

    YanıtlaSil